
4.000 metrelik sıra dağlar şehriyimdir, nefes almak için yazları uçan kazlarda gelir bana uçamayanları da,
Hayvanlarımla, ay ay çıkarım yeşillendikçe otlaklarım, ay ay ineriz kar yağmadan sırtımızda çalı çırpılarla,
Yolumu bulamam bazen dumandan da, arılarımın ağaçlardaki kara kovanları yol gösterirler kaybolana,
Kuru fasulyemi yerken parmaklarınızı yerseniz de, üzerine börek söylediğinizde tatlı getirir benim şakacı halkım,
Ama öyle gürdür ki akan derlerim suyu; sel olur, hep alır götürür evleri yolları,
Kuzey kutbun, Sibirya’nın rüzgârları Kafkas dağları olmasa beni de donduracak ya, sadece tepemdeki karları dondurduğundan buzulları, buzul gölleri olan iliyimdir aynı kutba yakın ülkeler gibi,
En çok boynuzlu Elik dolaşır dağlarımda, Cüce Kartallar uçar zirvelerimde, gezmeye gelip de dikkat etmezsen “Aman diyeyim..!” Düşmeye gör sarp yamaçlarımdan Akbabalarıma yem olursun ona göre,
Fınduk yağında, mısır unuyla yapılan mıhlamamı yemedinse daha en iyi yemeğini yememişisin demektir,
Yürüyeni de, sürüneni de, Koşanı da, uçanı da, uçmayan kazı da, minicuk paluğumun peşindedir,
Ülkenin erkekleri pek meraklıdır Rusya’ya. Gidenlerin dönmeyeni de varmış ama dönenler ekmek, pide yapmayı öğrendiklerinden tüm unlu mamulleri yapanlar benden çıkmadır bu ülkede,
Büyük Göl Denizinin kıyılarından geri göç edenler, oralarda yeşil iken içileni buraya gelince bitki de yolda kararınca nefis içkiyi keşfetmişler şimdi o yetiştirilir topraklarımda,
Bende cevher de, yol da olmayınca oluşamadı bir sanayi, ama bu sayede her yer yemyeşil idi ta ki fırtına gibi esen rüzgârım da derelerim de, Hemşinli yamaçlarımda hidroelektrik santralleri yapılıncaya kadar,
Miletoslar, Rumlar, Ruslar yaşamış topraklarında da, İran’dan Sasaniler, Adriyatik’den Venedikliler gelmiş limanlarıma ama en sonunda Rumcada “Dağ eteği” anlamında ki ismin kalmış bugün